14 Mayıs 2011 Cumartesi


**********
Yediğimiz yemekler bağırsaklarımızdan buradaki hücreler tarafından emilir. Bu hücreler yağı, karbonhidratı ve proteini paketleyerek yanlarındaki kan damarlarına verirler. Bu damarlar bu besin paketlerini başka hiçbir yere uğramadan hemen karaciğere ulaştırırlar. Karaciğer hücreleri kendilerine ulaştırılan bu paketleri açıp, içlerindeki hammaddeleri işlerler. Bu hammaddelerin işlenmesi gerekir, çünkü vücudu oluşturan hücreler tarafından kullanılabilir hale getirilmeleri gerekir. Aksi takdirde direkt dolaşıma bırakılmaları halinde hiçbir şekilde kullanılamayacaklar, büyük kütleleri nedeniyle kılcal damarları bile tıkayabileceklerdir.

Karbonhidrat metabolizması
Yediğimiz pek çok gıda da şeker bulunur. Ama farklı kimyasal yapılardadır bu şekerler. Örneğin meyvelerdeki şeker. Ancak hücrelerimiz yalnızca glükoz denen kimyasal yapıdaki şekeri kullanabilir mekanizmalara sahiptirler. Bu nedenledir ki karaciğer hücreleri bu farklı şekerleri kullanılabilir hale yani glükoza çevirirler. Artık hücreler kan ile kendilerine ulaştırılan glükoz halindeki şekeri rahatlıkla kullanabilirler.
Karaciğer kan şekerimizin sabit düzeyde kalmasını da sağlar. Bu, çok hayati bir fonksiyondur. Kandaki fazla miktardaki şekeri karaciğer hücreleri hemen glikojen olarak depolarlar. Bu depolanmış haldeki şeker eğer aç kalırsak ve kan şekerimiz düşerse hemen kontrollü şekilde tekrar şekere çevrilir ve kana bırakılır. Yani vücudumuz bu depodan faydalanır. Bu depolama işlemi olmamış olsa veya herhangi bir gecikme olsa önce bayılıp, sonra da komaya girip ölmemiz için hiçbir neden yoktur. Karaciğer yaşamamız için gerektiğinde proteinleri bile glükoza çevirebilmektedir. Bir insanın karaciğeri bu ayarlamayı yapmazsa, unlu mamuller, yani karbonhidrattan zengin bir yemek yedikten hemen sonra kan şekerimiz 3 kat fazla seviyeye çıkacaktır. Ki bu da şeker koması ile sonuçlanır. Bu şekilde karaciğer hücrelerinin her biri kendi içinde bağımsız olarak bu hassas laboratuvar işlemlerini yerine getirir. Bu demektir ki bir tuz tanesinden daha küçük bir hücre, bizim hayatta kalmamızı sağlayan teknoloji üstü bir laboratuvar faaliyeti göstermektedir.

Yağ metabolizması
Bir karaciğer hücresi proteini ve yağı gerektiğinde şekere çevirebilmektedir. Yani enerjiye ihtiyaç olduğu zaman bu kompleks kimyasal moleküller kullanılabilir enerji haline dönüştürülmektedir. Aksi durumda, yani enerjinin kullanılmadığı halde ise, şekerler ve protein fazlası hemen yağa çevrilir. Yağ her hücrede uzun zaman saklanabilen enerji stoğudur. Yani hücre şekeri hazır olarak bulamadığında yağı yakacaktır.

Karaciğer kolestrol üretir. Bu üretimin %80'i hemen safra tuzlarına dönüştürülür. Bildiğimiz gibi safra tuzları bağırsağın içine bırakılır. Bu safra tuzları bağırsaktaki besinleri kimyasal yolla parçalarlar ve burada emilim görevini yerine getiren emici hücreler tarafından emilmelerini hazırlarlar. Bu şu demektir ki, karaciğer hücresi kendine ulaştırılacak olan besinin önceki halini de bilmekte ve kimyasal emilimini çok çok önceden programlamaktadır.
Mikroskobik karaciğer hücresi yenen besinlerin kimyasal bileşimini bilmelidir ki, bu molekülleri parçalayabilecek formüller üretebilsin. Hücrenin bunu kendi başına yaptığı akıl almaz bir iddiadır. Zaten daha ileri araştırmalar göstermiştir ki, hücre yalnızca çekirdeğinde, DNA şifresinde yazılı emirleri yerine getirmektedir. Yani dışarıdan, diğer hücrelerden bir bilgi akımı olmamaktadır. İlk oluşan hücrede bile bir karaciğer hücresinin hangi kimyasal bileşenleri, nasıl üretmesi gerektiği onun DNA'sında yazılıdır.

Bunun yanında yağın karaciğer hücresi tarafından işlenmiş hali olan lipidler ve kolestrol tüm hücrelerin zarlarını meydana getirirler. Zarı olmayan bir hücre bir bütün olamayacağından, sınırları olmayacağından dolayı dağılıp yok olmaya mahkumdur. Bu yüzden karaciğer hücresinin başka bir hayati görevini daha görmüş oluyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder