14 Mayıs 2011 Cumartesi

Karaciğer Karın boşluğunun sağ üst köşesine yerleşmiş, önemli fonksiyonları olan vücudun en büyük iç organı. Hayati bir organdır. 1200-1600 gr ağırlığındadır. Bir erişkinin toplam vücut ağırlığının % 2,3’ünü teşkil eder. Rengi, kahverengiye kaçan kırmızıdır. Lastik kıvamındadır. Şekli üç yüzlü bir piramide benzetilebilir. Kaburgalar tarafından örtülür. Safra depolayan safra kesesi, karaciğerin tabanında, arkaya kısmen gömülü vaziyettedir.Normal, sağlıklı insanlarda göğüs boşluğunun altından parmakla hissedilen karaciğer, düz kenarlı ve yumuşaktır. Karaciğerin aşağı doğu yer değiştirmesi, genişlemesi, sertleşmesi, yumru veya kistlerin varlığı elle muayenede hissedilebilir. Karaciğerin vücut yüzeyindeki belirtisi, karaciğerden teşhis için parça alabilmek (biyopsi) açısından önemlidir.
Karaciğerin yerleşimi: Karnın sağ üst kısmına yerleşmiştir. Diaframın altında, ona komşu olarak uzanır. Kaburgalar karaciğerin sağ bölümünün büyük bir kısmını örter. Çok az bir kısmı karın ön duvarı ile alakadardır. Karaciğer arkada mide ve barsakları örter, üstte akciğere komşudur. Karın zarındaki bağlardan ziyade, karın içi basıncı sayesinde yerinde tutulur. Karaciğerin dört parçası (lobu) vardır. Sağ lob soldan altı defa daha büyüktür. Küçük olan quadrate ve caudate loblar, sağ lobun parçası olarak görülür.
Karaciğere iki yönden kan sağlanır: Portalven (kapı toplardamarı), barsaklar, dalak ve mideden getirdiği kirli kanı sol loba taşır. Hepatik arter (Karaciğer atardamarı) ise temiz kan getirir; bu kan da sağ loba gider. Bu iki kaynaktan gelen kanlar birleşerek karaciğere girmelerine rağmen, karışmadan sağ ve sol loblara gitmektedirler. Böylece karaciğere dakikada 1200 ml kan gelmektedir.Kan, karaciğeri hepatik venler (karaciğer toplardamarı) yoluyla terk eder. Karaciğere giren portal ven ve hepatik arter daha küçük dallara ayrılarak dağılırlar. En küçük dalda temiz ve kirli kan damarları birleşerek sinüzoit denilen kılcal damarları meydana getirir. Sinüzoitlerin etrafında yabancı parçacıkları ortadan kaldırabilecek Kupffer hücreleri yerleşmiştir. Daha sonra sinüzoitler bir kirli kan damarına akarak toplayıcı sistemi meydana getirirler. Tek bir toplayıcı damara akan sinüzoit ve karaciğer hücreleri bir karaciğer lobülünü(görev yapan en küçük birim) meydana getirirler. Bir erişkin karaciğerinde ortalama 50.000 ila 100.000 karaciğer lobülü mevcuttur. Karaciğer hücreleri tabakalar şeklinde dizilmiştir. Hücrelerin sinüzoitler ve safra kanalcıkları ile alakaları vardır. Safra kanalcıkları birleşerek ana safra kanalını meydana getirirler. Bu kanal onikiparmak barsağına boşalır. Sistik kanal ise safra kesesini ana safra kanalına bağlar.

Görevleri

Karaciğerde kan depolanması: Kan basıncındaki az bir artış sonucu karaciğerde 200-400 ml kan depolanabilir. Bu yüzden karaciğer bir kan deposu sayılır. Eğer bir şahıs kanama sonucu fazla miktarda kan kaybederse, bu kaybı karşılayabilmek için karaciğerin sinüzoitlerindeki normal kanın çoğu dolaşıma akar.
Kanın süzülmesi:
Karaciğerde sinüzoitlerin iç yüzlerinde bol miktarda bulunan kupffer hücreleri, portal kanla gelen mikropların % 99 veya daha fazlasını ortadan kaldırabilir. Portal kan barsaklardan geldiği için sıklıkla belli miktarda bakteri taşır. Kupffer hücrelerinin sayısı kanda diğer yabancı madde ve ölü dokular çoğalınca belirgin bir şekilde artar.
Safra salgılanması ve safranın görevleri:
Bütün karaciğer hücreleri sürekli olarak az miktarda safra salgılarlar. Bu salgı kanalcıklar vasıtasıyla toplanır ve ana safra kanalı ile onikiparmak barsağı ve safra kesesine akar. Günde toplam 800-1000 ml safra salınırken, ihtiyaç fazlası safra hacmi 40-70 ml, olan safra kesesinde beş kat (10-12 kata kadar olabilir) yoğunlaştırılarak depolanır.Safrada bulunan safra tuzları, barsaklarda yağların küçük parçalara ayrılmasını ve böylece sindirilen yağların emilmesini sağlarlar. Safra tuzlarının yokluğunda yağların % 40’ı emilemeyip atılır.
 Bu durumda besin kaybı yanında, yağda eriyen A, D, E, K vitaminlerinin emilimi de bozulur. Bu yüzden A, D, E vitaminleri vücutta depolanırlar. K vitamini depolanmadığından kan pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar. Safra tuzu salınımı karaciğerde devamlı kontrol altındadır. Safra salınımı ile birlikte kırmızı kan hücrelerinin yıkım ürünleri de vücuttan atılmaktadır.

Karaciğerin metabolik görevleri: Karaciğerin metabolik görevleri çok fazladır.
Karbonhidrat metabolizması: Karaciğer normal bir kan şekeri seviyesinin sağlanmasında çok önemli bir role sahiptir. Fazla şekeri glikojen şeklinde depolayarak kan seviyesini ayarlar. Ayrıca glikoz ve ara ürünlerden bir çok önemli maddelerin yapımında rol alır.
Yağ metabolizması: Karbonhidrat ve proteinlerin yağa dönüştürülmesi, kolesterol yapımı ve yağların yakılıp enerji elde edilmesinde rol alır.
Protein metabolizması: Karaciğerin protein metabolizmasındaki rolü kalkacak olursa, vücut buna birkaç günden fazla dayanamaz. Amonyaktan üre elde edilerek kanın temizlenmesinde, kan plazma proteinlerinin yapımında rol alır. Vücutta amonyak birikmesi ölümle sonuçlanır. Kan plazma proteinlerinin azalması karaciğer hücrelerinin hızla çoğalıp karaciğerin büyümesine sebep olur.Karaciğerin aynı zamanda A,D,B12 vitaminlerinin ve demirin depolanmasında da rolü vardır.
Karaciğer hastalıkları: Vücudun en büyük iç organı olan karaciğer, yaptığı birçok fonksiyonla hayatın idamesinde çok önemli bir rol oynar. Bu fonksiyonlardan birinin aksaması vücutta çeşitli aksaklıklara sebep olur. Örnek verilecek olursa kan proteinlerinden albuminin yapımında bozukluk, dokularda şişmeye (ödem, karında su toplanmasına yol açar. Bununla birlikte bütün karaciğeri tutan ve birçok işlemin yapılamaması ile seyreden hastalıklar da vardır.
Karaciğerin hastalıkları çeşitli şekillerde sınıflandırabilir

. Bu gruplardan birisi karaciğerin hücrelerini ilgilendiren hastalıklardır. Adı geçen grup içinde hepatitler, siroz, çeşitli maddelerin karaciğerde birikmesi durumları bulunur (Bkz. Siroz ve Hepatit). Madde birikmesi durumları(infiltrasyonlar) nadir durumlardır ve glikojen birikmesi, yağ birikmesi, hücre birikmesi (kan kanserinde olduğu gibi) olarak sayılabilir.
Ayrıca karaciğerde yer işgal eden tümörler, abseler, kistler de hücreleri ilgilendiren durumlardır.Bir başka grup karaciğer hastalığı da, safra sistemi ile ilgili rahatsızlıklardır. Safra yolu tümörleri ile safra yolu taş ve iltihapları bunların en önemlileridir.
Karaciğerin damarlarla ilgili hastalıkları, bir diğer gruptur. Bunlar, kalp yetmezliğine bağlı karaciğerde kan göllenmesi, karaciğer toplardamarı tıkanması, kapı toplardamarı tıkanması ve iltihabıdır.

Karaciğer tümörleri: Her organın urlarında olduğu gibi karaciğerde de tümörler “selim” (iyi huylu) ve “habis” (kötü huylu) olarak ikiye ayrılır. İyi huylu olanlar çok nadir olup, başlıca karaciğer urları kanserlerdir.

Kanserler, karaciğerde iki türlü bulunurlar: Birincisi bizzat karaciğer hücrelerinden gelişenler, ikincisi diğer organ kanserlerinden atlayanlardır. Karaciğerin kendinden gelişen kanserler 50 yaş üzerindeki hastalarda, en çok da sirozlularda görülür. Hasta çok hızlı kilo kaybeder ve şiddetli halsizlikten şikayet eder. Ateş ve karında su toplanması vardır.
Muayenede karaciğer büyümüş olarak hissedilir. Hastalığın gidişi oldukça hızlıdır ve 6-12 ay içinde mutad olarak hayat kaybedilir.

Karaciğer çok kan alan bir organ olduğundan diğer vücut bölümlerinin kanserleri buraya çok kolay yerleşir. Bunlar, sirozdan sonra karaciğerin en çok öldüren hastalıklar grubudur. Yukarıda sayılan belirtilere ilaveten ayrıca tümörün yerleştiği organın bozukluk belirtileri de vardır. Tedavi genellikle başarılı olamamakta, hastalar kısa bir süre sonra hayatlarını kaybetmektedirler.

Karaciğer absesi: Ateş, terleme, titreme, karaciğer bölgesinde ağrı, zayıflama, bulantı, kusma, bazan hafif bir sarılıkla seyreden karaciğer absesi mutlaka bir mikrobik absedir. Mikroplar karaciğere safra, kan yollarından, komşu organlardan gelebilir. Cerrahi olarak abse boşaltılır ve antibiyotik tedavi yapılır.
Mikrobik abseden başka entemoeba hystolitica adlı amipin yaptığı bir abse de vardır ki “amip absesi” adını alır. Önceden geçirilen bir dizanteri sonucu meydana gelebilir. Mikrobik abseden daha hafif seyreder ve genellikle cerrahi müdahaleye gerek kalmadan ilaç tedavisiyle iyileşir.
 
Karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri
Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder.
Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder.Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez.görme ve işitme duyuları da zayıflar.

karaciğer için Şifalı Bitkiler 

acıağaç
İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar.
badem
Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Böbrek, mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.
kereviz
Kerevizde B vitamini, demir ve kireç vardır. Kereviz unutkanlığı ve sinir yorgunluğunu giderir, idrar söker, böbrek taş ve kumlarının düşürülmesine yardım eder, kan ve süt yapar, karaciğeri temizler. Şeker, yüksek tansiyon ve romatizma da da faydalıdır.
kestane
Kabuklarının suda kaynatılması ile elde edilen çay, ateş düşürür ve sinirleri yatıştırır. Meyvesi kasları kuvvetlendirir. Kan dolaşımını düzenler. Varis ve basur memelerinin meydana gelmesini önler. karaciğer yorgunluğu ve şişliğini geçirir. Kansızlığı giderir. Damar sertliği ve yüksek tansiyondan şikayet edenlerle, şeker hastaları yememelidir.
pancar
karaciğerin düzenli çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir. Şeker hastalığı ve vereme karşı korur. Mide ve barsakları kuvvetlendirir. Sinirleri yatıştırır.
patlıcan
Kansızlığı giderir. Karaciger ve pankreasın düzenli çalışmasını sağlar. Kilo vermeye yardımcı olur. Böbrek yanmaları ve ağrılarını keser. Sinirleri yatıştırır. Kalp çarpıntılarını giderir. Cilt hastalıkları, şeker, mide, barsak ve karaciğer hastalıkları aşırı derecede olanlar yememelidir.
turp
Böbreklerdeki mikropları öldürür. Kum ve taşların dökülmesine yardımcı olur. karaciğer şişliğini indirir. Sarılıkta faydalıdır. Safra taşlarının düşürülmesine yardımcıdır. Romatizma, siyatik astım ve bronşite faydalıdır.
zeytin
Zeytinyağı, safrayı artırır. karaciğeri çalıştırır. karaciğer ağrılarını keser. Sarılıkta faydalıdır. Yaprak ve kabukları yüksek tansiyonu düşürür. Kandaki şeker miktarını düşürür. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur.
Karaciğeriniz çok güçlü bir organdır. Kendini yenileme ve rezerv kapasitesi çok yüksektir.
Yaşadığı sorunlar ciddi düzeylere ulaşmadıkça kolay kolay sizi üzmez. Eğer vücudunuzda karaciğer hastalığına bağlı herhangi bir belirti ortaya çıktı ise karaciğerinizin nerdeyse üçte birinden fazlasının zarar gördüğünü bilmelisiniz. Karaciğeriniz kendi kendini yenileme ve tamirde de oldukça ustalaşmış bir organdır. Üçte ikisi zarar görmüş de olsa zararlı etkenden uzaklaştırılıp bakıma alınırsa, eski sağlığına yeniden kavuşabilir. Ama eğer dikkat edilmez, ona zarar veren etkenle (alkol, virüs, ilaç) baş başabırakılırsa, zamanla o da pes eder. 

karaciğer için Şifalı Bitkiler 

acıağaç
İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar.
badem
Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Böbrek, mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.
kereviz
Kerevizde B vitamini, demir ve kireç vardır. Kereviz unutkanlığı ve sinir yorgunluğunu giderir, idrar söker, böbrek taş ve kumlarının düşürülmesine yardım eder, kan ve süt yapar, karaciğeri temizler. Şeker, yüksek tansiyon ve romatizma da da faydalıdır.
kestane
Kabuklarının suda kaynatılması ile elde edilen çay, ateş düşürür ve sinirleri yatıştırır. Meyvesi kasları kuvvetlendirir. Kan dolaşımını düzenler. Varis ve basur memelerinin meydana gelmesini önler. karaciğer yorgunluğu ve şişliğini geçirir. Kansızlığı giderir. Damar sertliği ve yüksek tansiyondan şikayet edenlerle, şeker hastaları yememelidir.
pancar
karaciğerin düzenli çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir. Şeker hastalığı ve vereme karşı korur. Mide ve barsakları kuvvetlendirir. Sinirleri yatıştırır.
patlıcan
Kansızlığı giderir. Karaciger ve pankreasın düzenli çalışmasını sağlar. Kilo vermeye yardımcı olur. Böbrek yanmaları ve ağrılarını keser. Sinirleri yatıştırır. Kalp çarpıntılarını giderir. Cilt hastalıkları, şeker, mide, barsak ve karaciğer hastalıkları aşırı derecede olanlar yememelidir.
turp
Böbreklerdeki mikropları öldürür. Kum ve taşların dökülmesine yardımcı olur. karaciğer şişliğini indirir. Sarılıkta faydalıdır. Safra taşlarının düşürülmesine yardımcıdır. Romatizma, siyatik astım ve bronşite faydalıdır.
zeytin
Zeytinyağı, safrayı artırır. karaciğeri çalıştırır. karaciğer ağrılarını keser. Sarılıkta faydalıdır. Yaprak ve kabukları yüksek tansiyonu düşürür. Kandaki şeker miktarını düşürür. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur.
Karaciğeriniz çok güçlü bir organdır. Kendini yenileme ve rezerv kapasitesi çok yüksektir.
Yaşadığı sorunlar ciddi düzeylere ulaşmadıkça kolay kolay sizi üzmez. Eğer vücudunuzda karaciğer hastalığına bağlı herhangi bir belirti ortaya çıktı ise karaciğerinizin nerdeyse üçte birinden fazlasının zarar gördüğünü bilmelisiniz. Karaciğeriniz kendi kendini yenileme ve tamirde de oldukça ustalaşmış bir organdır. Üçte ikisi zarar görmüş de olsa zararlı etkenden uzaklaştırılıp bakıma alınırsa, eski sağlığına yeniden kavuşabilir. Ama eğer dikkat edilmez, ona zarar veren etkenle (alkol, virüs, ilaç) baş başabırakılırsa, zamanla o da pes eder. 
Karaciğer nakli ne demektir                                                                                                Karaciğer nakli, hayat kurtarıcı bir girişimdir. Hasta karaciğerin sağlım bir karaciğer ile değiştirilmesi anlamına gelir.
Hangi hastalıklarda karaciğer nakli yapılabilir?                                                            Bütün dünyada en sık karaciğer nakli yapılan hastalık grubunu sirozlar teşkil eder. Bunu doğmalık bazı hastalıklar ve bazı karaciğer tümörleri izler.

Nakil edilen sağlam karaciğer nereden bulunur?

Karaciğer, beyin ölümü gelişmiş (tıbben ölü kabul edilen) kişilerden, yani kadavralardan temin edilir. Buna kadaverik karaciğer nakli diyoruz. Ölen bir kişiden organ alınması için, o kişinin sağlığında organ bağışında bulunmuş olması veya ölüm halinde organlarının yakınları tarafından bağışlanması gerekir. Organ, hiçbir şekilde para ile alınıp satılamaz. Bu kanunen yasaktır. Her ölüden (kadavradan) karaciğer alınamaz. Bir kişiden organ alınabilmesi için, o kişinin ölüme neden olan hastalığı nedeni ile zaten hastanede tedavi görüyor olması ve her türlü yoğun destek halinde (suni solunum cihazına bağlı...) iken beyin ölümünün tespit edilmesi gerekir. Bu sayede, beyin ölse bile, solunum ve dolaşım aletler ve ilaçlar ile devam ettirilebilir ve organlar bir müddet daha canlı tutulabilir. Bu süre birkaç güne kadar çıkarılabilir. Ancak bir müddet sonra ne yapılırsa yapılsın dolaşımı devam ettirmek mümkün olamaz ve bütün organlar da işe yaramaz hale gelir.
Bir canlıdan karaciğerinin bir parçası alınarak karaciğer nakli gerçekleştirilebilir mi?                                                                                                                                 Organ bağışı sayısı yeterli olmadığı için, hastaların çoğu yeni bir karaciğer beklerken hayatlarını kaybetmektedirler. Buna çözüm olarak başka bir canlıdan (hastanın bir yakını) karaciğerinin bir parçası alınarak hastanın hayatını kurtarmak mümkündür. Bu amaçla, hastanın kan grubundan bir yakını böyle bir ameliyata gönüllü olur. Bu kişi, bulaşıcı bir hastalık olup olmaması, karaciğerin teknik olarak (büyüklük, damar yapısı...) böyle bir işleme müsaade edip etmediğinin anlaşılması açısından yoğun bir şekilde tetkik edilir. Eğer uygun ise hastanın kilosuna uygun olan karaciğer bölümü (sağ veya sol) usulünce gönüllüden alınır ve hastanın karaciğerinin yerine takılır.
 Herhangi bir karaciğer herhangi bir insana takılabilir mi?                                                    Hayır. Karaciğer nakli, en güvenli şekli ile, kan grupları aynı alıcı ve vericiler arasında gerçekleştirilir. (örneğin: Kan grubu A olan kişinin karaciğeri kan grubu A olana, B grubu B ye gibi.) Çok acil şartlarda hayat kurtarmak amacı ile kan grupları uymayan insanlar arasında bile karaciğer nakli yapılabilir. Diğer bir problem karaciğerin boyutudur. Karaciğer vücudun en büyük organıdır. Bir erişkinin karaciğeri yaklaşık 1500 g kadardır. Bu karaciğerin takılacağı vücuda sığması için iki insanın benzer boyutlarda (kilo / boy) olması gerekir
Karaciğer nakli riskli bir ameliyatmıdır?                                                                                   Evet. Bu risk karaciğer nakli yapılmasını gerektiren hastalığın ağırlığı ile değişir. Bu hastalar genellikle her türlü rezervi tükenmiş, çok ağır durumda hastalardır. Öte yandan, karaciğer nakli bilinen en büyük ameliyatlardan biridir. "Ağır hasta + büyük ameliyat" riskleri artıran en önemli faktördür. Ayrıca karaciğer değişirken vücudun en büyük damarları kesilip dikilmekte, ve bu damarlara ait ciddi istenmeyen kanamalar olabilmektedir. Bazen yeni takılan karaciğer takıldığı vücutta iyi çalışmayabilir. Bağışıklık sistemi baskılanan bu hastalarda enfeksiyonlar ciddi sorun yaratabilir                                                                                                                                       
doku reddi (rejeksiyon) ne demektir?                                                                    Vücudumuzun bağışıklık sistemi, kendi hücrelerini (o vücuda ait) tanır ve bunlara reaksiyon göstermez. Ancak vücuda bir başkasına ait hücreler (Kan, organ....) girdiğinde ise bu hücrelerin yabancı olduğunu derhal anlar ve onlara karşı silahlanıp, bu yabancıyı vücuttan atmanın yollarını arar. Vücuda giren mikroplara karşı da benzer şekilde davranılır. İşte vücudun nakledilen organa hasar veren bu tepkisine doku reddi (rejeksiyon) denir. Doku reddi, organ ve doku nakillerinde her an görülebilen ve erken fark edilip önlem alınmaz ise nakil edilen doku veya organın işe yaramaz (ölümü) hale gelmesine neden olan bir reaksiyondur. Doku reddine mani olmak için, organ nakli yapılan hastalar ömür boyu bağışıklık sisteminin bu etkisini en aza indirmeye yönelik ilaçlar kullanırlar. Buna biz immünosupresyon (bağışıklığın baskılanması) diyoruz. Bu ilaçlara rağmen bazen doku reddi gelişir. Bunu yeni takılan karaciğerin fonksiyonlarının bozulması ve yapılan karaciğer biyopsisinde doku reddine ait bulguların saptanması ile tanımak mümkündür. Bu tarz bir alevlenme genellikle sorunsuz bir şekilde tedavi edilir ve her şey normale döner.                                                Karaciğer nakli olanlar ömür boyu ilaç kullanmalımı?                                                      Evet. Tüm organ nakli olan hastalarda olduğu gibi, karaciğer nakli yapılan hastalar da ömür boyu bağışıklık sistemini baskı altında tutmak için ilaç kullanırlar. Bu başarının temel şartıdır. Eğer ilaç kullanılmaz veya düzensiz keyfi bir kullanım söz konusu olur ise, bağışıklık sistemi hemen bu yabancı organa karşı savaş başlatır ve bu organın ve belki de hayatın kaybı ile sonlanır.                                                                                                                                 Karaciğer naklinin başarısı nedir?                                                                                       Ameliyat olan hastaların yaklaşık % 70-%80'i hastaneyi sağlıklı bir şekilde terk eder. Karaciğer nakli yapılan insanlar normal hayata dönebilirler mi?                                        Evet. Zaten karaciğer naklinin temel amacı, kişiyi normal, aktif, üretken hayatına geri çevirmektir. İnsanlar işlerine, okullarına dönebilirler. Karaciğer nakli sonrası hamilelik ve doğum mümkündür. Altı ay bir sene gibi kısa bir süre içinde çok ağır olmamak kaydı ile sportif faaliyetlerde bulunulabilir.


Karaciğerdeki Çok Fonksiyonlu İşçiler


Karaciğerin her bir lobunda yüzlerce hepatosit bulunur. Hepatositler (karaciğer hücreleri) kimyasal mikro işlemciler gibi çalışır. Bunlar ham besinleri gerekli maddelere çevirir ve zehirli olanları da tehlikesiz hale getirirler. Vücudun ihtiyaç duyacağı maddeleri depolar ve dağıtımını yaparlar. Karaciğerdeki bu kusursuz tasarım üstün güç sahibi olan Allah'a aittir.

Karaciğerin temel hücreleri hepatositlerdir. Bu hücre türü safra salgılanması, kandaki toksinlerin arıtılması, kanın depolanması ve pıhtılaşmayı sağlayan parçacıkların üretilmesi gibi görevleri yerine getirirler. Ardı ardına kolaylıkla sıraladığımız bu fonksiyonların her biri, sağlıklı bir yaşam sürmemiz için gereken çok önemli faaliyetlerdir. Aslında her biri başlıbaşına bir uzmanlık gerektiren bu kimyasal reaksiyonların ve üretimlerin aynı hücreler tarafından ustaca yapılması, çok sistemli, düzenli ve planlı bir çalışmayı gerektirir. Bu planlı çalışmayı karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi maddelerden oluşmuş ve detayları ancak elektron mikroskobu altında görülebilen hücrelerin yapıyor olması ise üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.Bu noktada şöyle bir örnek verilebilir. Karaciğerin yaptığı işlemleri bizim için yapacak bir insan topluluğu oluşturmaya çalıştığımızı düşünelim. Bulmamız gereken;
-kimyasal tepkimeler konusunda uzman,
-üretimde çalışacak,
-depoda gerekli maddeleri stoklayacak,
-üretimde oluşan atıkları dışarıya atacak fakat bunu fabrikada çalışanlara zarar vermeden ve çevreyi kirletmeden yapacak,
-yan fabrikalara ek hizmet verecek ve onların ihtiyacı olabilecek malzemeyi önceden belirleyip tedbirini alacak ve üretimini yapacak,
Aynı zamanda bu kişilerin her birinin -karaciğer hücrelerinin yaptıkları gibi- tüm bu işlerde tecrübeli olmaları, ara vermeksizin çalışmaları, yorgunluk duymamaları ve tüm işlerin sorumluluğunu tek başlarına da üstlenebilmeleri gerekmektedir.
Tahmin edilebileceği gibi, böyle bir işin altından kalkabilecek, bu özelliklerin tümüne sahip insanlar bulmak imkansızdır.
Oysa, karaciğerimizdeki ancak mikroskop altında görebildiğimiz milyonlarca görevli hücre, şu anda saydığımız görev listesini ve daha saymadıklarımızı eksiksiz yerine getirmektedir. Üstelik bu kusursuz görevler bugün yeryüzünde yaşamakta olan milyarlarca insanın her birinin karaciğerinde aynı şekilde gerçekleşmektedir. Tarih boyunca yaşamış trilyonlarca insanın herbirinin karaciğer hücreleri de aynı görevleri eksiksiz olarak yerine getirmiştir. Trilyonlarca hücrenin gösterdiği bu müthiş aklın, moleküllerden oluşan bu varlıklara mal edilemeyeceği açıktır.

**********
Yediğimiz yemekler bağırsaklarımızdan buradaki hücreler tarafından emilir. Bu hücreler yağı, karbonhidratı ve proteini paketleyerek yanlarındaki kan damarlarına verirler. Bu damarlar bu besin paketlerini başka hiçbir yere uğramadan hemen karaciğere ulaştırırlar. Karaciğer hücreleri kendilerine ulaştırılan bu paketleri açıp, içlerindeki hammaddeleri işlerler. Bu hammaddelerin işlenmesi gerekir, çünkü vücudu oluşturan hücreler tarafından kullanılabilir hale getirilmeleri gerekir. Aksi takdirde direkt dolaşıma bırakılmaları halinde hiçbir şekilde kullanılamayacaklar, büyük kütleleri nedeniyle kılcal damarları bile tıkayabileceklerdir.

Karbonhidrat metabolizması
Yediğimiz pek çok gıda da şeker bulunur. Ama farklı kimyasal yapılardadır bu şekerler. Örneğin meyvelerdeki şeker. Ancak hücrelerimiz yalnızca glükoz denen kimyasal yapıdaki şekeri kullanabilir mekanizmalara sahiptirler. Bu nedenledir ki karaciğer hücreleri bu farklı şekerleri kullanılabilir hale yani glükoza çevirirler. Artık hücreler kan ile kendilerine ulaştırılan glükoz halindeki şekeri rahatlıkla kullanabilirler.
Karaciğer kan şekerimizin sabit düzeyde kalmasını da sağlar. Bu, çok hayati bir fonksiyondur. Kandaki fazla miktardaki şekeri karaciğer hücreleri hemen glikojen olarak depolarlar. Bu depolanmış haldeki şeker eğer aç kalırsak ve kan şekerimiz düşerse hemen kontrollü şekilde tekrar şekere çevrilir ve kana bırakılır. Yani vücudumuz bu depodan faydalanır. Bu depolama işlemi olmamış olsa veya herhangi bir gecikme olsa önce bayılıp, sonra da komaya girip ölmemiz için hiçbir neden yoktur. Karaciğer yaşamamız için gerektiğinde proteinleri bile glükoza çevirebilmektedir. Bir insanın karaciğeri bu ayarlamayı yapmazsa, unlu mamuller, yani karbonhidrattan zengin bir yemek yedikten hemen sonra kan şekerimiz 3 kat fazla seviyeye çıkacaktır. Ki bu da şeker koması ile sonuçlanır. Bu şekilde karaciğer hücrelerinin her biri kendi içinde bağımsız olarak bu hassas laboratuvar işlemlerini yerine getirir. Bu demektir ki bir tuz tanesinden daha küçük bir hücre, bizim hayatta kalmamızı sağlayan teknoloji üstü bir laboratuvar faaliyeti göstermektedir.

Yağ metabolizması
Bir karaciğer hücresi proteini ve yağı gerektiğinde şekere çevirebilmektedir. Yani enerjiye ihtiyaç olduğu zaman bu kompleks kimyasal moleküller kullanılabilir enerji haline dönüştürülmektedir. Aksi durumda, yani enerjinin kullanılmadığı halde ise, şekerler ve protein fazlası hemen yağa çevrilir. Yağ her hücrede uzun zaman saklanabilen enerji stoğudur. Yani hücre şekeri hazır olarak bulamadığında yağı yakacaktır.

Karaciğer kolestrol üretir. Bu üretimin %80'i hemen safra tuzlarına dönüştürülür. Bildiğimiz gibi safra tuzları bağırsağın içine bırakılır. Bu safra tuzları bağırsaktaki besinleri kimyasal yolla parçalarlar ve burada emilim görevini yerine getiren emici hücreler tarafından emilmelerini hazırlarlar. Bu şu demektir ki, karaciğer hücresi kendine ulaştırılacak olan besinin önceki halini de bilmekte ve kimyasal emilimini çok çok önceden programlamaktadır.
Mikroskobik karaciğer hücresi yenen besinlerin kimyasal bileşimini bilmelidir ki, bu molekülleri parçalayabilecek formüller üretebilsin. Hücrenin bunu kendi başına yaptığı akıl almaz bir iddiadır. Zaten daha ileri araştırmalar göstermiştir ki, hücre yalnızca çekirdeğinde, DNA şifresinde yazılı emirleri yerine getirmektedir. Yani dışarıdan, diğer hücrelerden bir bilgi akımı olmamaktadır. İlk oluşan hücrede bile bir karaciğer hücresinin hangi kimyasal bileşenleri, nasıl üretmesi gerektiği onun DNA'sında yazılıdır.

Bunun yanında yağın karaciğer hücresi tarafından işlenmiş hali olan lipidler ve kolestrol tüm hücrelerin zarlarını meydana getirirler. Zarı olmayan bir hücre bir bütün olamayacağından, sınırları olmayacağından dolayı dağılıp yok olmaya mahkumdur. Bu yüzden karaciğer hücresinin başka bir hayati görevini daha görmüş oluyoruz.
Protein Metabolizması
Protein metabolizması çok önemli bir yere sahiptir insan vücudunda. Bu metabolizma işlemese ancak birkaç gün dayanabiliriz. Üre oluşturulması bunlardan biridir. Bağırsakta sindirime yardımcı olan bakteriler olduğunu biliyorsunuz. Bu bakteriler devamlı olarak amonyum üretirler. Bağırsaktan emilmek zorunda kalan bu Amonyum, kan ile karaciğere ulaştırılır. Karaciğer hücresi yine taklidi imkansız bir seri kimyasal işlemle, amonyumu vücuda zararsız hale üreye çevirir. Bu işlem yapılmasa ya da unutulsa, kanımızdaki amonyum hızla artacak ve bizi komaya sokacaktır. Ama asla unutulmaz. Çünkü karaciğer hücresinde, ne zaman amonyum molekülü ile karşılaşsa hemen onu üreye çevirmesine dair emir çekirdeğinde yazılıdır. Ve bunu nasıl yapması gerektiği de ayrıntılı şekilde formüllerle tarif edilmiştir; yine hiçbir laboratuvarda taklit edilemeyecek teknik hassaslıkta.
Bağırsaktan gelen bu amonyumun kalbe ve oradan da tüm vücuda pompalanmaması için önce karaciğerde bu şekilde zararsız hale getirilmesi planlanmıştır. Bunun için bağırsaklardan toplanan kanın önce muhakkak karaciğere uğraması sağlanır. Yani tek bir damar bile bu kanı karaciğeri atlayarak kalbe ulaştırmaz. Aksi takdirde dolaşımda yavaş yavaş artan amonyum miktarı yine komaya neden olacaktır.

Karaciğer hücreleri plazma proteinleri denen yine çok hayati proteinleri üretirler. Bu proteinler kan dolaşımında bulunur. Bunlar bulunduğu içindir ki kan damarlardan sızıp dokulara kaçmaz, damarların içinde kalır. Çünkü bu özel plazma proteinleri damarların duvarındaki ufak delikleri kaparlar ve kanın serumu yani sıvı hali dahil hiçbir şeyin dokulara geçmesine izin vermezler. Bu proteinler bir dokudan başka bir dokuya taşınması gereken herhangi bir kimyasal molekülü taşımakla da görevlidirler. Yani üretildiği yerden sipariş verildiği yere ulaşıncaya kadar bu molekülün kan akımında herhangi bir şekilde zarar görmemesini veya etkisini kaybetmemesini sağlarlar. Bu işlev insan vücudunun normal fonksiyonunda çok önemlidir. Plazma proteinlerinin herhangi bir şekilde azalması durumunda, karaciğer hemen bölünerek çoğalmaya başlarlar. Böylece artık daha fazla sayıda hücre daha kısa sürede protein miktarını olması gereken seviyeye getireceklerdir.

Vitaminlerin depolanması
Karaciğer hücreleri diğer vücut hücrelerinin kimyasal pek çok işlemde ihtiyacı olan bazı vitaminleri de depolama görevini üstlenir. Bunun en bilinen örneği A vitaminidir. Karaciğerimizde bize 1-2 yıl kadar yetecek miktarda A vitamini depolanabilmektedir. D vitamini ve B12 vitaminleri ise 3-4 ay yetecek kadar depolanırlar.

Pıhtılaşma Faktörlerinin Üretimi
Kanın pıhtılaşmasının ne kadar önemli bir olay olduğunu herkes bilir. Kan pıhtılaşmasa en ufak bir kesikten tüm kanımız akıp gidecektir. Bunun içindir ki, yine bir karaciğer hücresi 15 çeşit kadar pıhtılaşma faktörü üretir. Bu özelleşmiş proteinler bir kanama anında birbirleriyle sırasıyla reaksiyonlara girerek pıhtılaşmayı sağlarlar. Bu çok detaylı anlatılması gereken bir konudur. Anlaşılabilmesi için bir programı sırf pıhtılaşma konusuna ayırmak gerekecektir.
Burada belirtmemiz gereken nokta, karaciğer hücresi tarafından 15 kadar hangi proteinin diğerini nasıl etkileyip reaksiyona sokacağı bilinemez. Daha sonra ortaya çıkan sonucun pıhtılaşma gibi hassas ve akıl ürünü bir sonuca neden olması ise tüm vücudun aklımızın sınırlarını çok çok aşan bir organizasyonla ayakta kaldığını bize kanıtlar.
Karaciğerde Demir Depolanması
Demir vücut için çok değerli bir elementtir. Kan hücreleri ile vücutta oksijeni taşıyan molekül de demirdir. Kan dolaşımındaki demir miktarı ihtiyacın üzeri seviyeye çıktığında karaciğerde depolanır. Peki bu nasıl olmaktadır? Karaciğer hücrelerinin içinde ihtiyaç fazlası demiri bağlayıp depolamak için apoferritin adlı özel bir protein hazır bulundurulur. Bu, çok akıllı bir mekanizmadır. Vücutta tekrar demir ihtiyacı baş gösterdiğinde apoferritin bağlamış olduğu demiri yavaşça kana geri bırakır. Böylece ihtiyaç fazlası demir atılmamış ve zamanı gelince tekrar kullanılabilmiştir.

Hormonlar ve İlaçların Yıkımı ve Giderilmesi
Vücudumuzda üretilen birçok hormon vardır. Bunlar dokuların birbirleri arasında haberleşmesini ve koordinasyonunu sağlarlar. Ama bu moleküllerin işleri bittiğinde, görevlerini tamamladıklarında ortadan kaldırılmaları gerekir. Aksi takdirde bir doku yıllarca aynı molekül tarafından uyarılacaktır. Çünkü hormonlar vücudun dengesini kısa aralıklarla dengede tutmak için üretilirler. İşte bu yüzden karaciğer hücresi kendisine kanla ulaşan her hormonu belli oranda parçalar. Böylece dolaşımdaki etkili hormon zaman içinde yavaş yavaş ortadan kaldırılır. Bunun gibi tüm ilaçlar ve yabancı kimyasal moleküller de bu parçalama işlemine tabi tutulur.
Karaciğerin Yapısı
Yaşamımız için son derece büyük önem taşıyan kanı, vücudun en uç noktalarına yorulmadan taşıyan, kılcal damarlardır. Dokuların derinliklerine girdikçe incelen kılcaldamarların çeperleri toplardamar ve atardamar çeperlerinden çok daha incedir. Geçirgen yapıları sayesinde dokular ile kan arasında solunum gazları, su, çeşitli mineraller, tuzlar, besinler, atıklar, hormonlar ve savunma elemanları sürekli hareket halindedirler.
Karaciğerdeki kılcal damar çeperleri, diğer kılcal damarlardan farklı olarak, koruyucu bir tabaka olan "bazal tabaka"dan yoksundurlar. Aslında "yoksun" kelimesini kullanmak doğru değildir. Çünkü burada bilinçli bir "yoksunluk" söz konusudur. Diğer organlarda "bazal tabaka" bulunurken, karaciğerdeki kılcal damarlarda bu oluşumun bulunmaması sayesinde, damarlardan gelen kan, hemen bir sünger gibi emilip karaciğer hücrelerinde işlenerek vücuda oldukça hızlı ve eksiksiz olarak iletilir. Karaciğer, görevine uygun bu yapı sayesinde kanı rahatlıkla dokularına alıp işleyebilir. Bu şekilde ürettiği birçok proteini de kan plazmasına boşaltabilir ve ömrünü tamamlamış kanda dolaşan yaşlı alyuvarları bünyesine alıp yok edebilir
.
 KARACİĞERİN FİZYOLOJİSİSafra yapımı: Safra başta bilirubin olmak üzere safra boyalan, safra asitlerinin bağlı tuzları, fosfolipidler, kolesterol, elektrolit ve sudan oluşan karmaşık bir çözeltidir. Günde yaklaşık 600-1000 cc kadar safra, safra yollan aracılığı ile duodenuma atılır. Yağların sindirim ve emiliminde rol alan safranın büyük bir kısmı ince bağırsağın son kısmı olan ileumdan emilir. Geri kalan kısım ise gaita ile dışarı atılır ve gaitanın rengini verir. Gaita ile atılan ve bakterilerin etkisiyle oluşan bu maddeye sterkobilinojen ve sterkobilin denir.
Karaciğerin vücuttaki yeri
Karaciğer, yiyeceklerin sindirilmesine ve kanın zararlı maddelerden temizlenmesine yardımcı olan son derece önemli ve çok iri bir organdır. Erişkin bir insanda uzunluğu 30 santimetreyi, ağırlığı 1,5-2 kilogramı bulur. Göğüs ve karın boşluklarını ayıran diyaframın altında sağdan sola doğru uzanır ve midenin hemen altındaki onikiparmakbağırsağına açılır. Kahverengiye yakın koyu kırmızı renkte, pürüzsüz ve kaygan yüzeyli bir kütle olan karaciğer, binlerce adacık oluşturacak biçim­de bir araya toplanmış hücre kümelerinden oluşur. Çevrelerini saran kılcal damarlar ara­cılığıyla bol kanla beslenen bu hücreler safra ya da öd denen sarı renkli, acımsı bir sıvı sal­gılar. Her hücre kümesinin ortasında bu salgının aktığı bir kanalcık bulunur. Bütün kümeler­den gelen safra kanalcıkları birleşerek karaci­ğer kanalları denen daha kalın iki kanal oluşturur. Daha sonra bu iki kanal da birleşir ve safra salgısının sonradan kullanılmak üzere depolandığı safrakesesine ulaşır. Bu küçük kese organın alt yüzünde, iki karaciğer lobu-nun arasındaki çukurluğa yerleşmiştir. Safra­kesesi, içinde birikmiş olan safrayı her öğün yemekten sonra ana safrakanalı aracılığıyla onikiparmakbağırsağına boşaltır. Burada, mi­deden incebağırsağa geçen yiyeceklerle karı­şan safra özellikle yağların sindirimine yar­dımcı olur. Safra yapımından başka karaciğerin çok önemli bir görevi de şekerin vücutta kullanıl­masını sağlamaktır. Gerçekten de yiyecekler­le alınan şeker ve nişastalar glikojene dönüş­türülerek, gerektiğinde kullanılmak üzere ka­raciğerde depolanır.
Ayrıca, kesilen bir da­mardan akan kanın pıhtılaşmasını sağlayan fibrinojen maddesi de gene karaciğerde yapı­lır. Bunlardan başka karaciğer, kandaki ya­rarlı ve zararlı maddelerin değerlendirilmek ya da vücuttan atılmak üzere seçilerek ayrıldı­ğı organdır. Mide ve bağırsaklardaki ****bo­lizma ürünlerini toplayan kan, kapı toplarda­marı aracılığıyla doğrudan karaciğere gelir. Bir yandan kandaki alkol, zehirli maddeler ve işe yaramayacak atıklar ayrılarak vücuda za­rarsız duruma getirilirken, bir yandan da besin maddeleri seçilerek alınır ve başka maddelere dönüştürülerek ya depolanır ya da kullanılmak üzere yeniden kan dolaşımına verilir. Örneğin vitaminler ve demir gibi mineral tuzları hep karaciğerde depolanır.
Bunun dışında, yaşlanmış alyuvarları parçala­mak da karaciğerin görevidir. Görüldüğü gibi karaciğer vücudun en çok çalışan organların­dan biridir.
Karaciğere kan taşıyan iki ayrı atardamar vardır. Vücuttaki kanın yaklaşık beşte dördü, daha önce de belirtildiği gibi, kapı toplarda­marı kanalıyla mide ve bağırsaklardan gelir. Geri kalan beşte biri ise oksijen yüklü temiz kandır ve karaciğer atardamarıyla doğrudan kalpten bu organa taşınır.
Karaciğer olmadan insanın yaşaması ola­naksızdır; ama bu organın büyük bir bölümü­nün görev yapamayacak durumda olması mutlaka yaşamı tehlikeye atmaz. Aslında böylesine büyük ve önemli bir organ olmasına karşılık karaciğeri çalışamayacak kadar etki­leyen yalnızca birkaç hastalık vardır.
Sindirim Sisteminde Karaciğer
Midenin sağ üst kısmında bulunan, 1,5 kg. kadar ağırlığında olan bir organımızdır. Karaciğerlere, hem aorttan karaciğer atardamarı ile hem de bağırsaklardan kapı toplardamarı ile kan gelir. Gelen kan milyonlarca hücreden oluşan karaciğere dağılır. Karaciğerlere gelen kan, karaciğer üsü0 toplardamarı ile alt ana toplardamarına geçer.
Karaciğerin çok önemli görevleri vardır. Sindirimle ilgili olarak safrayı salgılar. Safra karaciğerin hücrelerinden salgılanır. Safra, safra kanaları ile safra kesesinde depolanır. Gerektiğinde koledok kanalı ile on iki parmak bağırsağına aktarılır.
Safra, safra tuzları (öd tuzları), kolesterol ve safra boyalarından oluşur, Sindirim kanalına geçen safra tuzları kalın bağırsaklardan geri emilir. Safra yağ sindiriminde görev alır. Ayrıca bağırsakların dezenfekte edilmesini sağlar.

Karaciğerin diğer görevleri şunlardır:
1. Safrayı salgılamak.
2. Kemikler oluşuncaya kadar alyuvarları oluşturmak.
3. Yaşlanmış alyuvarları kupfor hücreleri ile (ak yuvarlarla) yok etmek ve hemoglobinden demiri üretmek.
4. Kan şekerini düzenlemek.
5. Zararlı (Zehirli) maddeleri etkisiz duruma getirmek.
6. Amonyağı üre ve ürik asite dönüştürmek,
7. A, D, K B12 vitaminlerini, Fe, Cu, amino asit, yağ, glikojeni depolamak.
8. Provitamin A' dan A vitaminini oluşturmak.
9. Pıhtılaşma için gerekli olan protrombin ve fibrinojeni üretmek.
10. Pıhtılaşmayı önleyen Heparini üretmek.
11. Proteinleri, karbonhidrat ve yağlara dönüştürmek.
12. Vücut sıcaklığını düzenlemek.
Boşaltım Sisteminde Karaciğer
Hücrelerde solunum olayında bazı besinler (proteinler) parçalandığında amonyak denilen ve çok zehirli olan bir sıvı oluşur. Karaciğer, çok zehirli olan amonyağı, daha az zehirli olan üre ve ürik aside çevirerek boşaltıma yardımcı olur.
Karaciğer, yaşlanmış alyuvarlar hücrelerini parçalar ve oluşan atıklarını safra sıvısı ile bağırsaklara göndererek boşaltım yapar.
Kendi kendini onarabilen tek organ
Karaciğerin Süngerimsi Yapısı Neden Önemlidir?

Karaciğerin ana görevi, kan yoluyla aldığı besin maddelerini işlemek olduğu için, yapısının da kanı muhafaza etmeye uygun olması gereklidir. Nitekim karaciğer de süngerimsi bir yapıya sahiptir. Hatta insan vücudundaki toplam kanın 800-900 gramı, her zaman karaciğer tarafından emilmiş durumdadır. Bu nedenle ağırlaşan organın vücut içindeki özel konumu da, diğer organlara zarar vermeyecek ve görevlerini eksiksiz olarak yapabilecek şekilde, varlığı hiç değişmeden duran, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Yüce Rabbimiz tarafından yaratılmıştır.

Karaciğerin Kendini Yenileme Yeteneği

Karaciğer insan vücudundaki kendi kendini yenileme yeteneğine sahip tek organdır. Karaciğerin % 70 kadarı alınsa bile bir-iki hafta içinde tekrar işlevlerini yerine getirecek büyüklüğüne ulaşır.
Karaciğerin rejenerasyon (kendini yenileme) faaliyetini hangi mekanizmaların gerçekleştirdiği hala araştırılmaktadır. Karaciğerin bu özelliği ilk olarak 1931 yılında Mayo Kliniği’nde iki cerrahın çalışmaları ile ortaya çıkartılmıştır. Bu sistemde hayranlık uyandıran noktalardan biri, karaciğer hücrelerinin inanılmaz bir hızda bölünmesi ve bu sırada normal görevlerini de aksatmadan yerine getirmeleridir. Görev yerine getirildikten sonra, hücre bölünmesinin ne zaman duracağına ortak bir kararla aniden son verilmesi ise daha da şaşırtıcıdır.

Karaciğer Hücrelerimiz ile Parmağımızın Ucundaki Hücreler Aslında Aynı Hücrelerdir
Karaciğer hücrelerinin, parmağınızın ucundaki bir milimetrelik kısımdaki hücrelerden bir farkı yoktur. Karaciğerinizde bulunan hücreler de parmağınızdakiler de aynı bilgiyi taşırlar. Onları özel kılan, sahip oldukları bilgiyi diğerlerinden farklı kullanmalarıdır. Buradaki gözle görülmeyen tek bir hücre, çoğalma işleminin başlaması gerektiğini bilmekte ve kendisini kopyalayabilmektedir. Sonra, aniden karaciğeri tamamlama görevinin bittiğini haber almakta ve faaliyetini diğerleriyle birlikte durdurmaktadır. Hiçbir hücre, başıboş bir şekilde üretim işlemine devam etmez. Hiçbir hücre çoğalma esnasında diğer görevlerini biraz bekletmesi gerektiğine karar verip sistemin aksamasına sebep olmaz. Kopyalanan hiçbir yeni hücre, hangi görevleri yerine getireceği konusunda eğitilmez. Ancak buna rağmen, her yeni hücre tereddütsüz hemen karaciğerdeki faaliyetine başlamaktadır.

Karaciğerde “Bakteri İmha Makineleri”nin Olduğunu Biliyor musunuz?
Yediğimiz besinlerle, soluduğumuz havayla ve daha birçok yolla vücudumuza gözle görülemeyen bakteriler girer. Vücudun çalışma sistemini bozmamaları için bunlardan zararlı olanların etkisiz hale getirilmeleri gerekmektedir. Karaciğerde bulunan Kupffer savunma hücreleri, kan dolaşımıyla bağırsaklardan karaciğere gelen kandaki zararlı bakterileri 0.01 saniyeden daha kısa bir süre içerisinde sindirerek, etkisiz hale getirirler. Bu şuursuz hücreler vücuda giren çok sayıdaki bakteri arasından, insana faydalı olanlarla zararlı olanları hiç şaşırmadan Allah’ın onlara emrettiği şekilde ayırt ederler. Kupffer hücrelerindeki bu bilinç, vücudumuzdaki her noktayı en iyi bilen ve buna uygun şekilde bizi yoktan yaratan Allah’ın sonsuz aklının tecellilerinden yalnızca biridir

karaciğer

karaciğer